Yasamak için ayaga kalkmamisken, yazmak için oturmak nasil da beyhudedir.
Henry David Thoreau
Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarina dolan mutluluk gözyaslari, Rimbaud’nun tahta ayagiyla açilacagi çöllere dair kurdugu düs, yasakli Rousseau’nun Alpler’deki adimlari, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylakligi ve daha niceleri... Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacilar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle is arasinda gidip gelmek, bir yerlere yetismek ve kosusturmak degil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde bulusmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi baskalasmaya açarak yürüyebilir miyiz?
Yürümek iki mesafe arasinda gidip gelmek degil yaratici bir eylemdir. Hem kendi yalnizligimiza çekildigimiz hem de toplum olarak bizi dönüstürecek bir ayaga kalkistir. Iki büklüm vücudun karsisinda dikilmeye çalisan, attigi her adimda yeryüzünün gerçek bir parçasi oldugunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü Yürüyen Insan kendi üzerine çöken kaygi, haset ve korku yumaklarini çözer, varligini yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine dügümler. Yürüyoruz, iste bu dügümü atmak için.
Güvenli Ödeme
Hızlı Teslimat
Kolay İade